C

Cem Adrian

Cem Adrian Biyografisi

Cem Adrian, müzisyen, besteci ve yapımcı. Sıradan bir insandan 3 kat daha uzun ses tellerine ve 4.5 oktavlık ses genişliğinie sahiptir.

30 Kasım 1980 tarihinde, Yugoslav kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak Edirne’de dünyaya geldi. Ortaokul sıralarında müzikle ilgilenmeye başlayan Adrian, birincil bestelerini de bu yıllarda yaptı. 12 yaşından itibaren Edirne’de radyoculuk yapmaya başladı ve bu işi takriben on sene baştan başa belirli aralıklarla devam ettirdi. Radyoculuğun müzik yapabilmesi için hayatında manâlı bir yeri olduğunu gösteren Cem Adrian, ilk albümünde bulunan iki şarkı haricen tüm şarkıları çalıştığı radyonun stüdyosunda kaydetti.

Sonraki yıllarda müzik piyasasında şansını sınamak ve amaçladığı noktalara gelebilmek için istanbul’a gelen Adrian, 2003 yılında Serkan ve Efkan Erdal ile birlikte kurdukları “Mystika” adlı etnik müzik grubunda solist ve dansçı olarak çeşitli mekanlarda sahne aldı. 2004 yılında, bir kafede çalıştığı sırada, Fazıl Say‘ın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladı ve o kadar fazla enstrüman sesini kendi sesiyle taklit ederek hazırladığı demosunu Fazıl Say’a ulaştırdı. Duyduğu sese hayran olan Say, Cem Adrian’ın Bilkent Üniversitesi‘nde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak oldu.

2005 yılının Şubat ayında, 1997 ve 2003 yılları arasında Edirne’de kaydettiği demolardan ve 2004 yılının Ekim ayında Fazıl Say ile birlikte verdiği birincil konserin kayıtlarından oluşan “Ben Bu Şarkıyı Sana yazdım” adlı albümünü çıkardı.

2006 yılının sonbaharında, yapımcılığını kendi üstlendiği ikinci albümü “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti” yi çıkaran Adrian, bu albümde yer alan ve albümle aynı adı taşıyan şarkısında, 134 kanal vokal kaydı yaparak hiç enstrüman kullanmadı. Albümün genel yapısı, Cem Adrian’ın, bas, tenor, mezzo, soprano ve koloratur soprano seslerinin koro kayıtları üzerine döşenen elektronik altyapı oluşturdu. Bu albüme Denizhan, Umay Umay ve Suicide vokalleri ile katkılarda bulunmuşlardır.

Cem Adrian şu sıralar, son albümünün tabi prodüktörlüğünü yapan Belirli Yasin Vural ile birlikte elektronik ağırlıklı bir albüm hazırlığında. Adrian bununla beraber, 2008 yılının Mart ayında piyasaya çıkarmayı planladığı “Essensials/Seçkiler-1” adlı albümünün de hazırlıklarını sürdürmekte.

Fazıl Say’ın anlatımı ile Cem Adrian tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifAnlatması kuvvet! En peslerden koloratur ötesi en tizlere yayılan, dile basit, 4.5 oktavlık bir sese sahip. Sahip, evet! İç-sesi olarak da sahip: duygusuyla, hakimiyeti ve güzelliğiyle…kek-sesi,” “Cem-kadın-sesi,” “Cem-çocuk-sesi,” sesleri, ses renkleri ve iç-sesleri… “Alıngan” diyor doktorlar; ses telleri normal insanin 3 katı uzunluğunda…

:

Uyruk Gazetesi yazarı Elif Korap’ın Cem Adrian ile 13 Şubat 2005 tarihli röportajı

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Hakan Özoğuz

Hikayenizin bugüne değin duyduklarımızdan ne farkı var?

“Bilmiyorum.”

Nasıl başlıyor peki?

“Etiler’de bir kahvede fal bakıyorum. Eylül ayındayız. Devamlı fal baktığım bir müşterim var. Fazıl Say’ın arkadaşı. Müzisyen almak istediğimi de biliyor. Kendi bestelerimden doldurduğum bir demoyu ona veriyorum. O da Fazıl Say’a götürüyor ve dinletiyor. Benzer gece telefonum çalıyor.”

Saat, yer?

“Evdeyim, akşam 8.00 civarı. İşten çıkmışım, evde dinleniyorum. Bilmediğim bir numara arıyor. Açıyorum. “Ben Fazıl” diyor. Sesinden tanıyorum. İnanılmaz bir coşku. Fazıl Say beni arıyor! “Müziğini dinledim, yarın bir yemek yiyelim mi?” diyor. İnanamıyorum. O geceyi internette çalışarak geçiriyorum. Ya bana herzamanki müzikle ilgili bir şey sorarsa, kendisiyle ilgili bir şey sorarsa… Ertesi gün yemekte Fazıl Say karşımda.”

Size ne diyor?

“Bana, bu sesle müzik eğitimi alırsam bir dünya starı olabileceğimi söylüyor. Daha beni hiç dinlemeden bir de. Sadece o demoyla. Sonradan “Seni Ankara‘da bazı hocalara dinletmek istiyorum” diyor. Üç gün daha sonra Ankara’dayım. Her şey çok süratli gelişiyor. Bilkent Senfoni Orkestrası’nın şefi, ses uzmanı İbrahim Yazıcı’nın karşısındayım. Beni dinliyor. Fazıl Say’a “Fazla kullandığı için eskimiş ama böyle bir ses dünyaya bin yılda bir gelebilir” diyor. Beni Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları’na “özel öğrenci” statüsüyle alıyorlar. O güne dek nota bile bilmiyorum. “

“Ben tek başıma bir koroymuşum, pek diyorlar”

Neymiş yani sesiniz? Bas mı, bariton mu, tenor mu?

“Sesim bas, bariton, tenor, kontrtenor, en kalın kadın sesi, soprano… Tümü benim sesim. Bir tek sesim değil benim. Zaten onlar da sesimde bir tuhaflık olduğunu ayrım ediyorlar ve beni istanbul’da manâlı bir ses doktoruna gönderiyorlar. Fazıl Say randevu alıyor benim için. Ve doktor şaşırıyor. Çünkü ses tellerimin sıradan insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! Herkes çok baş döndürücü. Fazıl bey, İbrahim bey, doktor…”

Ne değin olması lüzum ses tellerinin uzunluğunun?

“Nomalde 1,5 santim civarında oluyormuş.”

Ses tellerinizin alışılagelmiş bir insanın üç katı uzunluğunda olması ne kavrayış geliyor? Siz sakat mısınız, yahut bu bir lütuf mu?

“Gerçekte haklısınız. Sonuçta anormalite. Lakin iyi bir anormallik tabii. Zararı yok, bana faydası var. Lakin bir yana da başka insanlara kadar ses tellerim fazla daha hassas. Çok uyarı etmem gerekiyor. Bir insan sesine yok, böylece çok başka insanın sesine sahibim.” tek başına bir koro musunuz siz?

“O Kadar diyorlar!”

“Hiç enstrümanım yoktu, o yüzden kayıt yaparken trompet oluyordum, daha sonra kontrbas oluyordum”

Siz ne zaman fark ediyorsunuz kendinizde bu sıra dışı durumu?p> “Sesimi mi? Sesimin herkesinkinden farklı olduğunu bilmiyorum doğrusu. Ama bir gün müzisyen olacağımı biliyorum. İlkokuldan beri. Belki 7-8 yaşlarından beri…”

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Cem Uçan

Nasıl?

“7-8 yaşındayken derslerde, teneffüslerde kaset kapakları tasarlıyorum. pek eminim yani ileride müzisyen olup kaset çıkaracağıma. Sonradan eve gidiyorum, evdeki teybe sesimi kaydediyorum. Besteler yapıyorum, şarkı söylüyorum. Bir gün keşfedileceğimden eminim. Biliyorum bunu.”

Aileniz ne diyor bu durumunuza? Köyün delisi gözüyle mi bakıyorlar size?

“Köyün değil de, evin delisi gibi şayet. Lakin onlar tamamen farkında yok durumun. Yani benim müzisyen olmak istediğimi bilmiyorlar. Fakat ben, söylemesem de biliyorum. Aklım fikrim müzikte. Madonna dinliyorum, Michael Jackson dinliyorum. Kendi bestelerimi yapıyorum.”

Henüz ilkokuldayken mi?

“Evet ve benim gibi birkaç arkadaşım daha var. Bulmuşum kendim gibi insanları yani. Hepimiz kaset kapaklarımızı tasarlıyoruz. Aramızda rekabet bile var. Sonradan tabii yollar ayrılıyor. Cümbür Cemaat üniversite derdinde, ben üniversiteye gitmeyi bile düşünmüyorum. Çünkü müzisyen olacağım! Liseden sonra Edirne’de bir radyoda DJ olarak çalışmaya başlıyorum. sırası gelmişken söylemiş miydim, ailemle Edirne’de yaşıyoruz.”

Evet. Röportajdan önce…

“DJ olmak natürel teknik imkanlarımı evdekine oranla artırıyor. İşim bittikten sonradan stüdyoda kalıp ses kayıtlarımı yapıyorum. Kendi bestelerimi söylüyorum. sırası gelmişken enstrüman olmadığı için çalgı da ben oluyorum. Araya trompet mi girmesi gerek, trompet sesi çıkarıyorum. Kontrbas mı lüzum, kontrbas oluyorum.”

Bunun özel bir durum olduğunun haberdar mısınz?

“Hayır. O sesleri çıkarabilmemin özel bir durum olduğunun farkında değilim. Saf saf, sadece enstrüman olmadığı için, yani mecburen kendi sesimle kapatıyorum açıkları. Bana herkes bu sesleri çıkarabilirmiş gibi geliyor. Fakat müziğimin iyi olduğunu biliyorum. İyi müzik yapıyorum ve biliyorum fakat keşfedileceğim. giderken doldurduğum demoları İstanbul’daki ünlü müzik şirketlerine gönderiyorum.”

Yanıt?

“Negatif. Tümü geri çeviriyor. “Teşekkür ederiz, ama biz sizin için ne yapabiliriz?” diyorlar. Yılmıyorum. Çünkü biliyorum. Yalnızca doğru yer olmadığı için olmuyor.”

Hani şu müzik şirketlerini yıldıran tiplerden misiniz!

(Gülüyor) “Azıcık öyle oldu galiba. Olumsuz cevap geliyor lakin ben yenisini doldurup gönderiyorum. “

“İstanbul’a geleli 1,5 yıl olmuştu, hâlâ fal bakıyordum”

İstanbul’a nasıl geliyorsunuz?

“İstanbul’daki bir arkadaşım “Bu işleri yapacaksan, İstanbul’a gelmen lüzum” diyor. Haklı. Kararımı veriyorum. İstanbul’dayım. Taksim’de bir konut tutuyorum. Bütün radyolara, müzik şirketlerine başvuruyorum. DJ olabilirim, cingıllar hazırlayabilirim. Lakin meslek değil! 17 gün sonunda İstanbul’da tüm param bitmiş olarak kalıyorum. Fal baktığımı bilen bir arkadaşım Taksim’de bir kafede fal bakacak birilerini aradıklarını söylüyor ve işe başlıyorum. Artık falcıyım!”

Müzik hayalleri bitiyor mu?

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Mustafa Sandal

“Bitmiyor ama en ince ayrıntısına kadar uzaklaşıyorum. Yalnız üç arkadaş Mystica diye bir grup kuruyoruz ve The Ritz-Carlton, Çırağan gibi otellerde dans ve müzik gösterisi yapıyoruz. Caz söylüyorum, rock söylüyorum… Gündüz fal bakıp gece de bazı partilerde sahneye çıkıyoruz. giderken Etiler’de bir kafeye geçiyorum yeniden falcı olarak. İstanbul’a geleli bir buçuk sene olmuş. Birazcık moralim bozulmaya başlıyor ama biliyorum yine de: Başaracağım. Veee…”

“Evet. Sonunda o doğru yeri buluyorum. Ve Fazıl Say‘a ulaşıyorum.”

“İbo’ların döneminden olsaydım adım da Cem Çokses olurdu”

Albümünüz cuma günü piyasaya çıktı yok mi?

“Evet. Ben de inanamıyorum. Hep söyledim, biliyordum bunu ama bu kadar hızlı gerçekleşeceğini tahmin etmezdim. İmaj Müzik’ten çıktı albümüm. “Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım” albümün adı. “Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım”, Fazıl Say’ın o demoda dinlediği ve benimle tanışmak istemesine niçin olan bestem. Ama albümde “Summertime”, “Uzun İnce Bir Yol”, “Kimler Geldi Kimler Geçti” de var. Diğerleri benim bestem. Ayrıca “Summertime”ın bir özelliği var. Fazıl Say’ın Bilkent konserinde yaptığımız canlı kayıttan alındı. Piyanoda Fazıl Say var. Onun dışındaki bütün sesleri ben çıkarıyorum. Yedi ayrı sesim var o şarkıda.”

Fazıl Say’ın Bilkent’teki konserine kot pantolon ve sabo terlikle çıkmışsınız. Zevksizlikten mi, sıra dışı elde etmek için mi?

(Gülüyor) “Yok hayır. Onlar sabo değildi fakat böylece görünmüş olabilir. Bence gayet şıktım. Lakin benden başka herkes simsiyah giyinmişti. Benim dışımda Fazıl Say‘ın öteki genç yetenekleri de vardı. Ben koyu renk bir pantolon, bordo ceket ve krem rengi kundura giymiştim, ondan o kadar algılandı galiba.”

Yine De görmedim fakat kulağa pek şık gelmiyor tarifiniz!

“Evet, kulağa hoş gelmiyor farkındayım lakin görseniz beğenirsiniz kendimce.”

Peki. Ben bestenizi dinledim ama tanımlayamıyorum. Yaptığınız müziğin türü ne?

“Etnik-caz, etnik-pop şayet. Nasıl tanımlayabilirim, ben de bilmiyorum.”

bu arada soyadınızın anlamı nedir?

“Kendi seçimim. Eğer bir soydan söz ediyorsak bu geldiğim yer olmalı diye düşündüm. Edirneli olduğum için de Adrianapolis’e gönderme yaptım. Adrianapolis’in Adrian’ını aldım. İbrahim Tatlıses‘lerin döneminden olsaydım Cem Çokses olurdum illaki… “

Albümleri :
2015 – Siyah Bir Veda Öpücüğü
2014 – Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum
2014 – Sırça Havli (Umay Umay ile birlikte)
2013 – Şeker Prens ve Tuz Kral
2012 – Siyah Bir Veda Öpücüğü
2010 – Kayıp Çocuk Masalları
2008 – Essentials / Seçkiler
2008 – Emir
2006 – Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti
2005 – Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım

Etiketler
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı