ŞS

Saddam Hüseyin

Saddam Hüseyin Biyografisi

Saddam Hüseyin, 1979‘da başladığı Irak Devlet Başkanlığı görevini, , 2003 Nisan’ında, ABD ve İngiltere’nin oluşturduğu koalisyon güçleri tarafından devrilen, yazdıran kimse, lider.
28 Nisan 1937‘de, Irak, Tikrit’e 13 kilometre uzaklıktaki, El-Avya köyünde, çobanlıkla geçinen yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti, babasının, doğumundan altı ay önce ortadan kaybolmasının ardından, önce 3 yaşına dek, oldukça dindar bir sünni olan amcasın, sonradan, kendisine “aleyhinde duran, göğüs geren birey” anlamına gelen Saddam ismini veren annesinin yanına yaşadı. Tekrar evlenen annesinin eşi kadar şiddet görebilen Hüseyin, 10 yaşında amcasının yanına geri döndü ve onun yanına büyüdü.

Siyasetle gençlik günlerinde tanışan Saddam’ın, Arap dünyasına hakim, ulusçu, özgürlükçü ve anti-emperyalist bir devlet başkanı olma düşleri, 1955’de, Bağdat’a gelerek, 1940’lı yıllarda Şam’da, savaş aşağıda kurulan ve 1953 yılında, Ekrem El Havrani’nin ‘Arap Sosyalist Partisi’ ile birleşerek, ‘Arap Sosyalist Baas Partisi’ adını bölge, Arap dünyasını önce özgürlüğe daha sonra da, sosyalizme ulaştırmak hedefini güden Baas Partisi’ne katılmasıyla, iyice alevlendi.

1956 yılında başarısız bir darbe girişiminde bulunan Hüseyin, 1959‘da, Irak’ın asker kökenli Devlet Başkanı General Abdulkerim Kassım‘ı öldürmek için oluşturulan bir suikast örgütünün içinde bulundu.

Suikastte adı geçen Hüseyin, ayağından vurularak yaralanmasının gerisinde, CIA ve Darı istihbaratının desteğiyle Tikrit’e kaçtı. Gerisinde önce Suriye’ye sonra da Beyrut’a geçen Hüseyin, Beyrut’ta CIA kadar eğitildikten sonradan Darı’a gitti. Darı’da geçirdiği vakit zarfında çoğu kez Amerikan Büyükelçiliği’ni ziyaret eden Hüseyin, bu dönemde, Kahire Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi fark etti.

1963’te, kuzeni Sacide Talfah ile evlenen Hüseyin’in, Rana, Raghad ve Hala isimli üç kızı ve Uday ve Kusay adında iki oğlu oldu. Sonra iki kez daha evlenen Saddam Hüseyin’in, Ali adında bir oğlu daha oldu.

1964 yılında, Irak’a dönüşünün arkasında hapse giren Hüseyin, 1967’de hapisten çıkarak, Baas Partisi’ndeki hızlı yükselişine başladı.

1968‘e değin muhalafette kalan Baas Partisi, benzer sene düzenlediği bir darbeyle iktidarı, kan dökmeden ele geçirdi. Hesaplı yenilikçiliği ve Arap sosyalizmini benimseyen partisinin ileri gelen üytiren darbede, manâlı oynadı.

Darbenin peşinde, parti tarafından kurulan Köklü Değişiklik Komuta Konseyi, ülkedeki tek yetkili haline gelirken, Saddam Hüseyin de, 1969‘da, Konsey’in Başkan Yardımcısı oldu.

Ülkenin kayda değer iç problemlerinin çözümüne karşın bir hamle başlatan Saddam Hüseyin, 1970‘de kurt ayrılıkçılara otonomi verdi fakat bir süre sonra uzlaşma bozuldu. Bozulan uzlaşma peşinde, Irak rejimi ile Kürt gruplar aralarında savaş çıktı.

1972‘de, Irak petrollerinin millileştirilmesiyle ilgili projeleri yürüten Hüseyin, partideki gücüne dayanarak, 1976‘da, Ahmed Hasan’ın birçok yetkisini kullanmaya başladı.

Zamanla konumunu ayrıntılarıyla pekiştiren ve Başkan Ahmed Hasan Bekri iktidarının perde arkasındaki esas güç kaynağı olduğu iddia edilen Hüseyin, 16 Temmuz 1979’da, yine bir darbeyle iktidara el koyarak, başkanlığını bildiri etti ve El Bekri’nin yerine geçti.

Baskıcı ve zalim yöntemlere ve kuvvetli bir istihbarat ağına dayanan iktidarı süresince, sesini yükselten muhaliflerini öldürmekten çekinmeyen Hüseyin’in bu sert tavrı, bazen soykırım girişimlerine dönüştü.

Saddam Hüseyin, Devlet Başkanlığı görevinin yanı sıra, Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı ve başbakanlık görevlerini de üstlenerek, petrol gelirlerine dayanan, geniş çaplı bir yeniden yapılanma programı başlattı.

Mısır’ın Arap dünyasındaki önderliğini elinden almaya ve Basra Körfezi‘nde hakimiyet kurmaya karşın bir dış politikayı savunan Hüseyin, kendisini Arap dünyasının liderliğine taşıyacak, Batı‘nın gözünde de vazgeçilmez kılacak bir fırsat olduğunu düşündüğü, planını uygulamaya geçerek, 1980‘de, Hürmüz Boğazı‘nın denetimini fethetmek amacıyla, İran‘a saldırdı.

ABD ve Batı’yla ilişkileri sarsılmakta olan Humeyni rejimine açtığı savaşta, Batı’nın desteğini kolayca alacağına inanan Hüseyin’in beklentileri umduğu şekilde sonuçlanmadı.

Kayda Değer bir su bölgesi olan Şatt el Arab, savaşın ilk günlerinde Irak askerleri kadar ele geçirildiyse de, İran, Saddam’ın hesaplarındakinden daha fazla direniş gösterdi.

1988’e kadar süren savaş, yüzbinlerce insanın ölümüne yol açarken, iki ülkenin ekonomisini de yıkım etti. İran’dan bir gelir sağlayamayan Saddam, geri çekildi.

Aynı yıl, Irak Kürtleri özerklik taleplerini arttırınca, Irak güçleri Halepçe’de, 5 bin sivilin ölmesine neden oldu. “Kimyager Ali” olarak tanıdık General Ali Hasan El Mecid, Kürtleri kendi köylerinden dahil etmemek için siyanür gazı kullandı. Binlerce Kürt, köylerinden uzaklaştırılarak “tekrar ikâmetgâh kampı” denilen bölgelere sürüldü. Olay, tarihe Halepçe Katliamı olarak geçti.

2 Ağustos 1990’da, Saddam’ın birliklerinin Kuveyt’i işgal etmesi, Körfez Savaşı‘nın başlamasına neden oldu. Birleşmiş Milletler’in, 6 Ağustos‘ta Irak’a yasaklama bildiri etmesi ve 25 Ağustos‘ta da Irak’a şiddet kullanımına müsade vermesinin peşinde, 17 Ocak 1991‘de, ABD’nin Saddam’ı ilk devirme girişimi olan, Çöl Tilkisi Operasyonu, başladı.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Seden Kızıltunç

Savaş sırasında 700’den fazla petrol kuyusunu ateşe veren, petrol boru hatlarını açarak, Körfez ve su kaynaklarını kirleten ve çekilirken kenti yağmalayan Iraklı askerler, savaş ardından, yüzlerce Kuveytli’yi tutsak alarak Bağdat’a götürdüler.

Körfez Savaşı sırasında da, onbinlerce Kürt öldürüldü veya hapsedildi, 1 milyona yakını ülkeden kaçtı. 16 Aralık 1990’da, büyük bir topa tutma başladı ve bu topa tutma 27 Şubat 1991 yılında sona erdi. O tarihten daha sonra arada bombalamalar oldu.

28 Şubat‘ta Bağdat’ın ateşkesi kabul etmesinin ardındaki, kuzey ve güneyde uçuşa yasaklanmış bölgeler oluşturuldu.

11 Eylül 2001’de, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların arkasında, gözler tekrar Saddam’a çevrildi. İkinci Körfez Savaşı‘na dışarı giden sürecin açılış noktasını yaratıcı bu olayın ertesi yılı, Afganistan‘ı işgal eden, George Bush yönetimi, 20 Mart 2003 tarihinde, Irak’ta kitle tahrip silahı bulunduğu iddiasına dayandırılan bir işgal başlattı. Oysa daha sonra, 6 Ekim 2004’te, Amerikan silah denetçileri, 1991’den daha sonra Saddam Hüseyin rejiminin, kitle imha silahı ürettiğine dair delil bulamadıkları açıklamasını yaptılar.

12 sene süren BM ambargosunun arkasında, bu kez yalnızca ABD ve İngiltere kadar oluşturulan koalisyonun başlattığı operasyonla, Saddam Hüseyin, 9 Nisan 2003’te devrildi.

Firdevs Meydanı’ndaki Saddam Hüseyin heykelinin yıkılması, Irak’ta, yeni dönemin simgesi oldu.

Bağdat’ı ele geçirmesine rağmen, ilerleyen günlerde umulmadık ve kuvvetli bir direniş hareketiyle karşısında karşıya kalan ABD, 13 Temmuz 2003’te, Irak’ta 25 karakter bir geçici idare konseyi atadı.

8 Mart 2004’te, geçici bir tüzük hazırlayan konsey, 28 Mayıs 2004’te, İyad Allavi‘yi başbakanlığa getirdi.

28 Haziran 2004’te, Allavi Yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki işgal yönetimi yetkilerini aldı.

ABD’nin Irak’taki sivil yöneticisi Paul Bremer, 14 Aralık 2003 tarihinde düzenlediği basın toplantısında, operasyonun başlamasıyla ortadan kaybolan, Irak’ın devrik devlet başkanı Saddam Hüseyin’in, 13 Aralık gecesi, doğum yeri Tikrit’e 20 kilometre, El Oca‘ya 6 kilometre uzaklıktaki El Dor kasabasında, sık hurma ağaçlarının bulunduğu düz bir alandaki El Hadra bahçesinde bir sığınakta ele geçirildi.

Irak’taki Amerikan güçlerinin komutanı İspanyol General Ricardo Sanchez, Bağdat’ta düzenlediği basın toplantısında, Saddam’ın bir çiftlikteki 2 metre derinliğinde bir çukurda yakalandığını söyledi. Sanchez, havalandırma sistemi yer alan çukurun girişinin, tuğla ve çöplerle kamufle edildiğini ve çukurda yalnızca bir şahsiyet yer olduğunu belirtti.

Yakalandığı sırada yanında, 750 bin dolar, iki kalaşnikof ve bir tabanca yer alan Saddam Hüseyin’in kimliğinin belirlenmesine, Saddam’ın, 22 Temmuz‘da ABD güçlerinin operasyonu sırasında, Musul’da bir evde öldürülen oğulları, Uday ve Kusay’ın cesetlerini de tanı eden ve 7 aydır tutsak bulunan, eski başbakan yardımcısı Tarık Aziz‘in destek ettiğini, Irak’taki ABD öncülüğündeki yönetimin, adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilisi, Reuters‘a yaptığı açıklamada bildirildi.

Saddam Hüseyin, 24 takvim iktidarı dahilinde meydana gelen bir dizi, saldırı ve katliam suçlarından sorumluluk sahibi tutularak, kendisiyle birlikte yargılanan diğer yedi davalı olan, eski Baas partisi yetkilileri, Mizher Abdullah Ravid, Abdullah Kadim Ruadi, Muhammed Azavi Ali ve Ali Daim Ali, üvey kardeşi ve eski İstihbarat Servisi Başkanı Barzan İbrahim el-Tıkriti, eski Devlet Başkanı Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ve Devir Mahkemesi‘nin eski baş yargıcı, Avad Hamad el-Bandar ile ABD kadar kurulan, işgal yönetiminin oluşturduğu bir mahkemede yargıç karşısına çıktı.

Duruşmaya, füme takım elbise ve beyaz gömlekle meydana çıkan Saddam, hakimin karşısına çıktığında, ”Irak’ın Devlet Başkanı olarak anayasal haklarımı kullanıyorum. Adaletsizlik örneği bu oluşumu tanımıyorum. Bu mahkeme yasal değildir. Bu sözde mahkemeye yanıt vermiyorum.” biçiminde konuştu.

1 Temmuz 2004’te, Hüseyin, ön duruşmada kendisine yöneltilen savaş suçu ve soykırım suçlarını reddetti.

Bağdat’ta, yoğun güvenlik önlemleriyle korunan Yeşil Bölge’de, özel olarak yapı edilen bir salonda yapılan duruşmalar, Iraklı ve yabancı gazeteciler tarafından izlendi.

Saddam’ın savunma ekibinde, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden kısa zaman sonradan, Ürdün‘e kaçan Hüseyin’in en büyük kızı Ragad Saddam Hüseyin, Irak Barosu üyesi, Bağdatlı avukat Halil Duleymi, Ragad’ın yasal danışmanı olan ve İngiltere’de yaşayan Irak doğumlu avukat Abdülhak Alani, Malezya‘nın eski Başbakanı Mahattir Muhammed ve Saddam’ın hukuk danışmaları arasına, Ağustos 2004’te katılan, Libya lideri Muammer Kaddafi‘nin, hukuk profesörü olan kızı, Ayşe Kaddafi bulunuyordu.

1960‘larda ABD Hak Bakanlığı yapan ve Irak işgalinin önde gelen muhalişeri aralarında yer alan Ramsey Clark da, savunma ekibine dışardan danışmanlık yaptı.

Mahkemenin ilk yargıcı, Kürt kökenli Rizgar Muhammed Amin bir vakit daha sonra davadan, istifa ederek ayrıldı. Eski yargıcın yerine Ahmed Hüdayir geçti.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Sadullah Ergin

Hüseyin’in yargılanması sırasında öne sürelen suçları, 1 milyon kişinin hayatını kaybettiği İran – Irak Savaşı, Halepçe’deki Kürt Katliamı, Körfez Savaşı’nın başlamasının sebebi olarak gösterilen Kuveyt İşgali, izinsiz üretilen kitle tahrip silahları, çeşitli cinayet ve katliamlar olarak gösterildi.

Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, 1982 yılında, Duceyl kasabasında, 143 Şii‘nin öldürülmesi talimatını verme suçundan yargılandığı, Duceyl Davası’nda, insanlığa aleyhinde kabahat işlediği yargısına varılarak, 5 Ekim 2006 tarihinde, vefat cezasına çarptırıldı. Saddam’ın savunma ekibi, kararın ve yargılama sürecinin yasal olmadığını savunurken, Iraklı Başsavcı Cafer El Musavi, Saddam’ın kurşuna dizilmeyeceğini, asılacağını açıkladı.

3 Aralık 2006’da, Saddam Hüseyin’in idam kararının bozulması için temyize gidildiyse de, karar temyiz mahkemesi göre da onandı.

Saddam, mahkemenin hakkında ölüm cezası kararını vermesinden sonradan duruşma salonunda tekbir getirdi ve “vatan sağolsun” diye bağırdı.

Hüseyin, hakkında bahşedilen idam kararının temyiz mahkemesinde onanmasından sonradan, Irak halkına karşın bir veda mektubu yazarak halkı, “düşmanlar aleyhinde” birlik içinde kalmaya çağırdı.

Devrik Devlet Başkanı, mektubunda, “Ben kendimi feda ediyorum. Allah’ın izniyle, şehitler mertebesine yükseleceğim” dedi.

Ayrıca, “Tıpkı bir şehit gibi ölüme gideceğini” kaydeden Hüseyin, Amerikan ordusu ile komşu İran’ı kastederek, “Vatanınızın düşmanları, işgalciler ve Farslar, siz ve sizi yönetenler arasındaki birlikte bir engel buldu. İşte bu yüzden içinize nifak tohumu ekmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

Fransız Haber Ajansı’nın yayınladığı mektup, Saddam Hüseyin’in Ürdün’deki avukatları göre doğrulandı.

30 Aralık 2006’da, Irak’ın, idam cezasına çarptırılan devrik lideri Saddam Hüseyin’in, ABD göre desteklenen Irak televizyon kanalı El Hurra kadar, Türkiye saati ile, sabahtan 05:00’da, asılarak idam edildiği haberi duyuruldu. Haber, Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı, Lebid Abbavi’nin, BBC Televizyonu‘na yaptığı açıklamada doğrulandı.

El Arabiye Televizyonu, Saddam Hüseyin’in asılmasının arkasında, Saddam’ın kardeşi, Barzan El Tikriti ile eski yargıç Avad El Bender’in de asılarak idam edildiklerini duyurdu.

Elbu Nasır kabilesinin lideri Ale El Nida, gazetecilere yaptığı açıklamada, Saddam’ın, idam edildikten 24 saat daha sonra, 2003 yılında, ABD askerlerince öldürülen oğulları, Uday ile Kusay’ın da gömülü oldukları, Avca köyünde, ailesine ait bir arsaya gömüldüğünü belirtti.

Hüseyin’in idamı ABD, İsrail ve İngiltere göre gönül rahatlığıyla karşılanırken; Libya 3 günlük inleme duyuru etti ve kurban bayramı kutlamalarına son verdi. Pakistan, Malezya ve Rusya yönetimleri, idam cezasının uygulanmasının, ülkeyi iç savaşa içten götürmesinden üzüntü ettiklerini açıklarlarken, Avrupa Birliği, olayı barbarlık olarak değerlendirerek kınadı. Hamas’tan da, olayın siyasi bir suç oluşturan olduğu yorumu geldi.

Saddam Hüseyin’in infazından sonradan, Iraklı Rizkar Muhammed Belirli gibi bazı hukukçular, idamın Irak yasalarına tarafından hukuki olmadığını iddia ederken, birçok hukukçu da, davanın, adaletli şartlarda geçmediğini savundu.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında, bize karşısında başlayan Arap isyanının hazırlayıcısı, Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu olan, 19211933 senelerinde krallık olan Irak’ın tahtında bulunan, İsviçre’de kolay bir apandisit problemi yüzünden yattığı ameliyat masasında ölen, Kral Birinci Faysal, 1939’da kendi kullandığı otomobiliyle bir duvara çarparak can veren, Kral Birinci Faysal’ın oğlu Kral Gazi, 1958’in 14 Temmuz’unda, Bağdat’ta yaşanan askeri darbe sırasında kurşunlanan ve darbeci subaylar göre, doktorların müdahele etmesine müsade verilmemesi sonucunda ölen, Kral İkinci Faysal, tekrar bir suikastla öldürülen, Irak’ta krallığa son veren 1958 darbesinin görünürdeki lideri, General Abdülkerim Kassım, onun gerisinde iktidarı ele geçiren ve 15 Nisan 1966’da, belirsiz bir helikopter kazasında ölen General Abdüsselam Arif, 1968’deki Baas darbesinin gerisinde, 30 Temmuz’a değin iktidarda kalan, ama 1979’da sıhhat sebepleri yüzünden görevinden istifa eden ve 1982’de, Saddam Hüseyin’in tabancasından çıkan kurşunla öldüğü iddia edilen Ahmed Hasan El-Bekri, ve son olarak da, 30 Aralık 2006’da idam edilen, devrik lider Saddam Hüseyin gibi, Bağdat’ta, 1921’den bugüne kadarki 73 yıllık dönemde işbaşına gelen, Iraklı liderlerin hiçbirinin, doğal sebeplerden ölmeyerek, makamlarını darbeyle, suikastle ya da kuşkulu kazalarla bırakmış olmaları da Irak Yönetimleriyle alakalı uyarı çeken bir konudur.

30 Ocak 2005: Iraklılar, yeni 275 sandalyeli meclisin üyelerini seçti. Şiiler oyların yüzde 48’ini, Kürtler yüzde 26’sını aldı.

29 Mart 2005: Yeni milli meclis toplandı.

6 Nisan 2005: Celal Talabani devlet başkanlığına, Şii Adaletli Abdülmehdi ile Sünni Gazi El Yaver yardımcılıklarına getirildi.

7 Nisan 2005: Şii kökenli İbrahim Caferi başbakanlığa getirildi.

28 Nisan 2005: Yeni Irak hükümeti meclisden güvenoyu aldı.

28 Ağustos 2005: Uzun müzakereler ve itirazların ardından yeni tüzük taslağı hazırlandı.

15 Ekim 2005: Yeni tüzük taslağı referanduma sunuldu.

Saddam Hüseyin’in idamından sonra yayınlanan mektubunda;

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Sedat Simavi

tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifGeçmişte hepinizin bildiği gibi cihat ve çaba için savaş meydanındaydım.

Yüce Allah, yine devrimden önceki aynı şeylerle benzer şekilde ve benzer ruh haliyle aleyhinde karşıya gelmemi istedi oysa bu defa daha büyük ve engebeli bir sorun vardı.

Hey Allahım! Bizim ve büyük Irak halkının karşı karşıya olduğu bu baskı koşul her birimizin niyetlerimize göre yargılanacağı yeni bir derstir ve Allah’ın ve halkın huzurunda bugün ve şu andaki durumumuz başarı batmış bir tarihe dönüştükten sonra bizi haklı çıkaracaktır.

Bu, her şeyden önemlisi, tarihin gelecek aşamalarındaki başarıların üstüne yükseleceği temeldir. Bu durumda, fakat yalnızca bu durumda, gerçek olan doğru ve sadık insanlardır. Bunun karşı ise sahte olanlar yer alır.

Değersiz kişiler, yabancılar göre onlara verilen iktidarı kendi halklarına eziyet etmek için kullanırsa, bu kişiler önemsiz ve alçaktır. Bu ülkede yaşadıklarımız yalnızca olumlu sonuçlar üretmelidir.

Bu büyük millete, ülkemizin halkına ve insanlığa: Çoğunuz bu mektubun yazarını sadık, dürüst, insanlara iyi davranan, bilge, mantıklı kararlar alan, adil, kararlı ve devletin ve halkın zenginliğini titiz kullanan birisi olarak bilirdiniz… Ve kalbinin ayrım yapmaksızın herkesi kucaklayacak dek büyük olduğunu.

Onun kalbi yoksullar için yanıyor; onların durumunu düzeltene ve ihtiyaçlarını karşılayana kadar ona bakımlı yok.

Onun kalbi tüm halkını ve ulusunu kapsıyor ve halkının aralarında, çabası, verimliliği veya yurtseverliği gibi unsular haricen, ayrımcılık yapmaksızın doğru ve vefalı olmaya çaba ediyor.

Bugün sizin adınıza, gözleriniz için, ulusumuzun gözleri için, adaletin gözleri için ve bayrağı nerede dalgalanırsa dalgalansın doğruyu savunan halk müziği için konuşuyorum.

Kardeşinizi ve liderinizi iyi tanırdınız, o asla baskıya boyun eğmedi. Onu sevenlerinin isteklerine uygun bir şekilde bayrağa ve kılıcına sadık kaldı. İşte siz kardeşinizin, oğlunuzun ya da liderinizin böyle olmasını istediniz… Ve (gelecekte) size öncülük edecek olanlar da defalarca bu özelliklere sahip olmalı. Burada ruhumu bir kurban olarak Allah’a sunuyorum. Eğer isterse ruhumu şehitlerle birlikte cennete gönderecek ya da ola ki bunu erteleyecek… Bu yüzden sabırlı olalım ve adaletsiz uluslara karşısında ona güvenelim.

Devrimden önce ve sonradan bizim ve Irak halkının aleyhinde karşıya kaldığı onca zorluğa ve fırtınaya karşın, Ulu Allah katiyen Saddam Hüseyin’in ölmesini istememişti.

Lakin bu sefer ölmemi istiyorsa, Saddam’ın canını zaten O yaratmıştır. Allah canımı yaratmış ve şimdiye kadar daima korumuştur.

Bu yüzden, Saddam Hüseyin’den daha genç olan ve daha önce ayrılarak bu yolu aşmış olan ruhlar gibi, şehitlik mertebesiyle bu vefalı ruhu şereflendirecektir. Allah şehit olmama izin verirse, ona şükran eder ve her zaman minnetimizi sunarız.

Ülkenizin düşmanları, işgalciler ve Farslar, onlarla sizin köleleştirilmeniz arasında halkın birliğinin sağlam bir duvar gibi durduğunu gördüler.

Aranıza eski ve yeni nifak tohumları serptiler. Irak vatandaşlığına sahip yabancılar, kalbi abes olan veya kalbine İran’da nefret doldurulmuş olanlarda, bu teşebbüs sonuç verdi. Fakat asil halkımızı bölebileceklerini, kararlılığınızı zayıflatabileceklerini ve ulusumuzun evlatlarının kalbine, onları Allah’ın bayrağı aşağı, halkımızın ve ulusumuzun büyük bayrağı altında, tek bir yönde birleştirecek gerçek düşmanları yerine birbirlerine karşısında nefretle doldurabileceklerini düşünürken yanıldılar.

Unutmayın oysa Allah sizin bir sevgi, merhamet ve kardeşçe bir arada yaşama emsali yaptı. Nefret Edilen Şey etmeyin diyorum çünkü nefret edilen şey insanın adil olması için yer bırakmaz, sizi körleştirir, bütün hafıza kapılarını kapatır, insanın dengelenmiş düşünmesini ve içten seçimi yapmasını engeller…

Bize saldırgan diğer ülkelerin halklarından da dehşet etmeyin, karar verenlerle halklar arasındaki ayrımı bilin…

Pişmanlık eden kim olursa olsun – Irak’ta veya başka bir ülkede – onu bağışlayın…

Saldırganlar arasında işgalcilere aleyhinde mücadelenizi destekleyen ahali olduğunu bilin. Bunlardan bazıları, Saddam Hüseyin gibi tutukluların yasal savunmasını yapmak üzere gönüllü oluyor…

Bu insanlardan bazıları benimle vedalaşırken gözyaşlarını tutamadı… Sevgili vefalı halkım, size veda ediyorum fakat kendisine sığınana yardım eden ve hiçbir sadık, içten kulunu yalnız bırakmayacak olan yufka yürekli Allah’ın yanında gidiyorum. Allah büyüktür… Allah büyüktür… Yaşasın ulusumuz… Yaşasın mücadeleci yüce halkımız… Yaşasın Irak, yaşasın Irak… Yaşasın Filistin… Yaşasın cihat ve mücahitler.”

Saddam Hüseyin Irak Devlet Başkanı ve Irak Mücahit Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı

Burada Saddam Hüseyin küçük bir anekdot düşmüş: “Bu mektubu yazdım çünkü avukatlarım bana – işgalciler göre kurulan ve adlandırılan – iddiaya göre mahkemenin sözde savunmasına son bir söz hakkı tanıdığını söyledi.

Ne var ancak bu mahkeme ve mahkemenin yargıcı bize tek sözcük söylev şansı vermedi, hiçbir açıklama yapmadan hükmünü verdi ve hiçbir delil sunmadan – işgalciler kadar kabul ettirilen – cezayı açıkladı.

Halkın bunu bilmesini istedim.

yazılıydı.

Etiketler
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı