S

Serdar Erener

Serdar Erener Biyografisi

Reklamcı. 12 Dev Adam gibi Türkiye‘nin o kadar fazla ses getiren reklam kampanyasının altında imzası vardır. Felsefeyle yakından ilgilenen Erener, reklamcılık alanında en becerikli kampanyaların ödüllendirildiği Kristal Elma törenlerinde de birçok defa onurlandırılmıştır. Müzisyen ve şarkıcı Sertab Erener‘in ağabeyi olan reklamcı uluslararası tanıtımda Türkiye’nin yapacağı tek işin, bu topraklarda bir Hollywood filmi çekmek olduğunu savunmaktadır. Erener: tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gifTürkler kulaklarıyla yaşar , kalpleriyle düşünür. Duygular aklı karıştırmaz, mantığa istikamet verir. sözüyle de dikkat çekmiştir.
1960 yılında istanbul’da dünyaya geldi. Hesaplı durumu iyio dönemin koşullarına tarafından oldukça iyi şartlarda eğitim aldı. Çocukken resim ve müzikte epeyce yetenekliydi. Yaptığı şeyi iyi sunma becerisini o yıllarda misafirlere gösterdiği marifetleriyle kazandığını söyleyen reklamcı Cağaloğlu‘nda bulunan Büyük Reşit Paşa İlkokulu‘nu bitirdikten daha sonra Robert Kolej‘e devam etti. Mezuniyetinin peşinde diplomat elde etmek istediği için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi‘ne kaydolan ama daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü‘ne geçen Erener, tembel olmasına karşın başarılı bir öğrenciydi.

O dönemde evlenen reklamcı üniversiteyi bitirdiğinde 30 yaşındaydı. Geç mezuniyetini daha sonra şu sözlerle açıklayacaktı:

tirnak-sol.gifspacer.giftirnak-sag.gif21 yaşında girdiğim üniversiteden 30 yaşında mezun oldum. Belki okulu bitirmezdim lakin bir gün yurtdışına gitmem icap etti. Pasaport ve vize için üniversiteden çıkış almam ve askerliğimi tecil ettirmem gerekiyordu. Ben de mecburen okulu bitirdim.

Gazeteci arkadaşı Ali Boratav‘ın tavsiyesiyle reklam ajanslarında meslek aramaya başlayan Erener, 1985 yılında Reklamevi’nde metin yazarı olarak çalışmaya başladı. Reklamcılık kariyerinde kararlı bir yol izleyen reklamcı, 1995 yılında ise Young & Rubicam/Reklamevi’nin CEO’su oldu. En başarılı reklam kampanyalarının yaratıcısı olan Erener, 1997 ve 1998 yıllarında İstanbul İletişim Fakültesi tarafından “Yılın Reklamcısı” seçildi.

Serdar Erener, 1995 yılından beri yönetmekte olduğu Y&R/Reklamevi’nden 31 Aralık 2003 tarihinde ayrıldı ve Alameti Farika isimli ajansın başına geçti.

Serdar Erener’in 1993 yılında evlenip 2001 yılında boşandığı birincil eşi Serra Erener’den Ali Ömer Erener ve Emine isimlerinde iki çocuğu vardır.

21 Ocak 2010 tarihinde Nil Karaibrahimgil ile Nil Nehri kıyısında yapılan düğünle evlendi. Aziz Arif (d. 3 Mayıs 2014) adında bir oğlu vardır.

Gani Müjde‘nin 23 Ağustos 2001 Tarihinde Serdar Erener‘le Gerçekleştirdiği Mülâkat

Gani Müjde: Efendim, bugünkü konuğum fazla ünlü bir reklamcı. Siz onu reklamlarıyla tanıyorsunuz lakin ben, kendisini bir kliple tanıyorum. Sertap’ın klibinde sünnet olan sizdiniz, yok mi? Yanlış hatırlamıyorum.

Serdar Erener: Dürüst…

Gani Müjde: Sünnet sahnesi vardı…

Serdar Erener: Babam çekmişti…

Gani Müjde: Bir tane kırda bir koşma sahnesi hatırlıyorum. Deniz kenarı vardı.

Serdar Erener: Benim babam gezmeyi çok severdi. Bizim o yüzden hayatımız, yani çocukluğumuz, arabaya binip, bütün teşkilat, şezlonglar, kutular, bilmem neler, filan böyle, turlayıp durduk.

Gani Müjde: Orada bir deniz kenarı var, hep oranın neresi olduğunu merak ediyorum. Erdek olduğunu tahmin ediyorum, doğru mu? Serdar Erener: Akçay… Akçay, benim çocukluğumda fazla kayda değer yeri olan bir yer. Yazlarımızın çoğu orada geçti. Erdek’i benzettiğiniz neresi biliyor musunuz; Avcılar… İşte orası Avcılar… Bugünkü dek şehirleşmemiş bir yerken, orada piknik yapılan yerler vardı.

Gani Müjde: O süre lodoslu bir hava olsa gerek, çünkü karşıdaki adaların görünmesi için iyi bir hava olması lüzum.

Serdar Erener: Aferin dikkatine… Hatta rahmetli babaannem vardı, o sahnede dere içer.

Gani Müjde: Böylece hoş bir klipti o, Sertap’la onu konuşamadık. Abisini bulmuşken, sizinle konuşayım. İnsanda böyle bir aile olma ricası uyandırıyor.

Serdar Erener: Allah allah…

Gani Müjde: Pek bir klipti. Ben evlendim, Sertap boşandı… O klipten sonra işin garibi de…

Serdar Erener: O klip te şöyle çıktı ortaya. Adamakıllı ihtiyaç molası diye bir söz var ya… Sertap’ın nedense bugüne dek klipleri yaparken daima parası olmadı. Yani, bu klip işine yeteri kadar bütçe ayrılamadı. ya da her zaman minik bütçeler ayrıldı. Bu sefer hiç para yoktu. Diyordu ama bana, abicim, klip yapacağız, para yok. Şarkı da fazla güzel bir şarkı… Ve ben dedim ancak, Sertap gel, şu bizim eskilerden bir şey yapsak. Ve Hazım Başaran diye genç bir idareci arkadaşımız vardır. Çok beğenirim. Hazım’a dedik ancak, abi, şarkı bu, malzeme de bu… Sansür ettik bağlı, her şeyi de vermedik Hazım’a. Dedik oysa, bize bu görüntüleri garip bir montajla klipleştirebilir misin? Kendimce birinci derslik bir iş yaptı. Sertap’ın da belki bugüne değin ki en iyi klibiydi.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Süleyman Seyfi Öğün

Gani ayrıca… Babalar, genel olarak çocuklarına mesleklerini servet bırakırlar. Sizin babanız avukat. Size avukat olmanız yönünde bir baskı yaptı mı?

Serdar Erener: Hiç, burada yeri gelmişken, babama, bütün milletin huzurunda teşekkür borçluyum. Her çocuk gibi ben de babamla çocukluğumda, birincil gençliğimde, kafamda en azından, bizim evde böylece hır gür yoktu lakin, itiştim kakıştım… Babası gibi çünkü ağır basan bir şey. Lakin fazla yıllar sonradan bilhassa son birkaç senedir meslek hayatında da insanları davranışları gözledikçe, özellikle ona çok büyük bir teşekkür borçlu olduğumu düşünüyorum. Nedeni de şu: Bizim memlekette bir çocuğa bunalım durumu var ya, benim babamın bana yaptığı tam tersinedir. Ben, çocuğuna bu dek güvenmiş bir yetişkin, bir baba daha bilmiyorum. Ve bunun bana ne dek büyük bir yaşam enerjisi, ne değin büyük bir özgüven aşıladığını o gerçekte bilmiyor. Acilen öğreniyorum. Çünkü, bunu ona da bu değin açık, net hiçbir vakit söyleyemedim.

Gani Müjde: Sizin de çocuklarınız var. O güveni siz de sağlıyor musunuz?

Serdar Erener: Veriyorum, Tolga’ya… Şimdilik bunu bildirmek için erken fakat elimden geleni yapıyorum. Hatta ara sıra aşırıya kaçtığım yönünde eleştiri de alıyorum lakin bende babamınkinden biraz daha ayrı bir şey var. Bende haklı çıkma güdüsü çok kaslı, babamdakinden bile adaleli hatta. Bazen, Emine’yle didişirken sertleşebiliyorum ama onun haricen kızıma verebileceğim en büyük mirasım ya da ona kazandıracağım en büyük özelliğin bu olduğuna inanıyorum.

Gani Müjde: Peki, küçüklerden birazcık büyüklere geleceğiz. 12 dev adama geleceğiz. Son zamanlarda neredeyse bir klip izler gibi geçip seyrettiğim bir reklam var: 12 dev adam, U, A diye başlayan… Bu reklamın yaratıcısı Serdar Erener, bize anlatsın. Nasıl çıktı o fikir? Nasıl realize ettiniz, neler yaptınız?

Serdar Erener: Çok basit olarak şu oldu. Garanti Bankası, basketbol takımına sponsor olmaya karar verdi. Bize de bu kararı verdikten fazla eksik daha sonra haber verdiler. Gittik, Ergun bey dedi oysa, ‘ben bu konuda bir şeyler daha gerçekleştirmek istiyorum, dedi, sponsorluğun ötesinde… Biz, dedik, çalışalım. Ajansa döndük ve bir paket program hazırladık. Paketin içindeki önemli unsurlardan biri de, dedik oysa, kamuoyunun dikkatini bu konuya çekebilmek için, eğer siz müsade verirseniz, bu bütçeleri, bu fonları da sağlarsınız bize, bir film yerine getirmek istiyoruz. Filmin de esprisi şudur. Biz, bu 12 dev adamla Türk halkının yediden yetmişe her yaştan her cinsten insanın birlikte basket oynadığını göstereceğiz. Ve eğlenceli bir şekilde yapacağız. Ergun bey dinledi, fazla güzel dedi, gidin yapın. Daha Sonra, bu işi kiminle yapacağımızı seçmemiz gerekiyordu. Yönetmenimizi seçtik. Çok yetenekli, genç bir arkadaşımız. Amerikalı sayılır ama aynı zamanda Türktür. Bağlı fakat, böyle bir projede insanları harekete devretmek için müzik koskocoman silah. Müziği kimle yaparız diye düşündük. Orada da Athena az daha, bir alternatif. Gökhan’ları çağırdık. Dedik ama, böyle böyle bir film çekiyoruz, böyle de bir temamız var. Biz, bazı laflar yazdık, bunların sağını solunu değiştirebilirsiniz fakat özüne vefalı kalarak. Dinlediler, tamamlanmış, dediler, gittiler. Gerçekten iki gün sonra da şarkıyla geri döndüler.

Gani Müjde: Harikulade şarkı olmuş. Fenerbahçe için bir şeyler yapın dedim. Yazmak istiyorlarmış, kulüpten yardım arıyorlarmış. Kendimce desteğe lüzum değil, taraftarlar yeter zaten. öyle güzel, marş gibi şarkı yazabiliyorlar fakat… 12 dev adamın şarkısı o anlamda harikulade bir şarkı olmuş bir defa… Kaset de koysanız satılır…

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Simona Halep

Serdar Erener: Bu Arada bu filmle ilgili bir şey anlatmak istiyorum. Bu film yayınlanmaya başladıktan sonra bizim gizli kendi iş grubumuz içerisinde böyle birazcık dudak bükenler oldu. de böyle meşhur sporcularla halkı birarada oynarken bildiren, dünyada daha önce yapılmış bazı başka film çalışmaları da var. Ve dendi ama, cilalı çok hoş ama orjinali yok… Benim de cevabım şu oldu: Burada amacımız orjinal tepesinde koşmak yok, kamunun desteği elde etmek ve etkili bir meslek yapmak. Dolayısıyla biz de biliyoruz, kimseden sakladığımız değil. Dünyada sanki incelemeler olabilir, meselemiz burada hiç yapılmamışı yerine getirmek değil, çok kısa bir sürede çok pozitif bir tesir yaratmaktı. Dolayısıyla böyle bir reklam polisliği yapmadık. İşimizin gerektiğini yaptık… Bu bahsedilen film de şudur, Dünya Kupası’nda Brezilyalı topçular havaalanında top oynarak uçağa giderler. Böyle bir şey vardı.

Gani Müjde: Ben, örneğin onu hatırlamadım. Çünkü tüm ögeler fazla Türktü… o kadar bizdendi ancak, hiç aklıma o gelmedi. Yüzde yüz yerli kabul ediyorum, ben. Reklama gelelim birazcık… Sizi bulmuşken, birazcık reklam konuşayım. Çünkü hakikaten televizyonda en fazla reklam seyrediyorum. Bir yanlamasına görsel anlamda kreativitenin en yüksek olduğu yer orası çünkü. Bir yanlamasına işte film çekiyorum ara sıra, o yüzden görsel tatları yetişmek adına reklam ve klibi çok seyrederim. Onlamda reklamda fazla üstteki düzey bir görsel kalite var, üstteki seviye de espri kalitesi. Televizyon yazarıyım de aynı zamanda… Fakat bakıyorum televizyonun diğer programlarından reklamdaki espri seyirci pat diye bire yukarı çıkıyor. Benzer millet seyrediyor. Acaba reklamcı o sırada hedefini şaşırmış mı oluyor? Yani örneğin biri diziyi seyrederken, siz birdenbire programın arasına oysa A’yı ve B’yi yakalayabilecek düzeyde bir reklam koyuyorsunuz.

Serdar Erener: Acilen bu fazla uzun bir tartışma konusu ama bir şey söyleyeyim. Ben de size baktığım süre aynı imrenme hisleriyle dolup taşabiliyorum. Çünkü Gani Müjde de insanları gülümseme ettirecek cümleleri, durumları fazla hoş yakalıyor diye bakıyorum. Ben de size bakıyorum, çünkü, ne yapıyorsunuz diye. Şundan belirli değilim ben, A’lar, B’ler meselesi birazcık karmakarışık bir konu. Ben değin net ayrımlar olduğunu sanmıyorum. İş çevresine gelince, tümü birleşiyor. Galiba iki taraflı bir potada eriyebiliyoruz pekala. Yoksa bir Yılmaz Erdoğan, yahut bir Gani Müjde, yoksa bir Cem Yılmaz… Ne bileyim, daha çok sayabiliriz. Bu ırk, bu dek toplumu enine kesemezler… Ben zenginlerin başka şeylere, fakirlerin başka şeylere güldüğü konusunda böylece emin değilim.

Gani Müjde: Fıkralara herkes güler zaten… Serdar Erener: İş mizahsa.. Şunu söyleyebilirsiniz. Bir adam, muza bastı, kaydı düştünde dünyanın her uygun cümbür cemaat gülüyor. Lakin biz, birazcık daha incelmiş bir espri yapmak istiyorsak… Adamı o kadar muza bastırıp düşürmüyoruz da, yeni söyleme biçimleri arıyoruz. Reklamda da bunu yapmaya çalışıyoruz. Siz de kendi alanınızda yapmaya çalışıyorsunuz. Tekniği olduğu süre o aşağıya doğru gidiyor inanın. Altında, yukarı var mı, onu da bilmiyorum.

Gani Müjde: Reklamda espri yapıyorsunuz. Kadronuzda, reklamevinin kadrosunda, sizin de kişiliğinizde, mizahçı özellikleri olanlar var mı?

Serdar Erener: Ben kendimi gülünç bir insan olarak görmüyorum. Öyle bir iddiam da değil. Lakin iyi komikten anladığımı sanıyorum. Ve şen bir insan olmaya çalışıyorum. Neşe, benim için önemli bir şey hayatımda, varolmasını istediğim bir şey. Ajansın çatısı aşağıda mizahçı barındırma, mizahçıları işe alma konusu benim kafamı fazla kurcalıyor. Hatta geçmişte, bir iki mizahçı arkadaşımızla çalıştık. Lakin, verimli olmadı. Ben, us bulabilme kabiliyetini, fark yaratma, o lafı sevmiyorum ama kullanayım, yaratıcılığı ikiye ayırdım kafamda. Bugüne kadarki tecrübemle. Birincisi, serbest yaratıcılık. Bir tanesi de vazifeli yaratıcılık. Hemen özgür yaratıcı adam reaksiyonel oluyor. Adam zaten başka türlü yapamadığı için Dostoyevski oluyor, diğer türlü yapamadığı için Pablo Picasso oluyor. Adam hayata katlanamıyor, Picasso oluyor. Şu Anda, bundan başka bizim gibi problem çözücüler var. Bu hür mizahçı arkadaşlarımız problem çözücülüğünün hafıza disiplinine giremediler, sevmediler o dünyayı. Çünkü orada biz, reaksiyonel yok aksiyonel olmak zorundayız. Adamın biri geliyor, diyor oysa, kardeşim böyle bir mamülüm, böyle bir cümlem var. Bu cümleyi benim için en sempatik, en akılda daimi, en gönül çelici şekilde söyle. Şu Anda biz de onun için bir tutam espri, bir tutam gülüş katıyoruz ama biz bu problemi çözmek nedeniyle yapıyoruz bunu. Derhal, bu işte ilgi çekici bir şekilde iki öbür hafıza hattı bulunuyor.

İLGİLİ BİYOGRAFİ :   Su Kutlu

Gani Müjde: Niye marifetli cümlesini niye sevmiyorsunuz?

Serdar Erener: Bana fazla böbürlenme gibi geliyor.

Gani Müjde: Mütevazi bir şahsiyet var fakat… O nereden kalma… 1960’lı yılların çocuğu olmaktan gelen… Legolara baktım mesela ben, çocukluğumuz fazla aynı. Bende de var… Ben bir türlü iddiasız olmamayı beceremiyorum. zaman zaman da istemiyor da değilim açıkçası, ama beceremiyorum.

Serdar Erener: Ben isterim ama, kendim yok yaptığım meslek konuşulsun. Onu yapmaya çalışıyorum. Yoksa ara sıra çok ukala, küstah, burnu büyük olduğumu düşünenler de var yani…

Gani Müjde: Ben duymadım lakin… Peki kendini ciddiye alan reklamcılar da var mı?

Serdar Erener: Var. Hayatta her konuda kendini ciddiye alanlar var. Onun şimdi, fazla satan, Türkiye’de de bir kitap var, Romantik Hareket, diye. Onun yazarının, kendine benzeme balonu diye bir kavramı. Ve onu patlatan da ironidir, nüktedir. Yani, kendi kendisiyle dalga geçme, alay etme, kendini hafife alma fazla manâlı bir şey olsa gerek diye düşünüyorum.

Gani Müjde: Kendiyle alay etmek çağrıda bulunmak, ironiyle bakmakta başlıyor zaten. İnsan, bence bu noktadan daha sonra gelişiyor. Bu döneme kadar ben insanın geliştiğine inanmıyorum. Ne süre ama kendimizle dalga geçebiliyoruz, o süre gelişmeye başlıyoruz. Çocukken kartonlar keserdim, maketler yapıyorduk.

Serdar Erener: Bir ara hastaydım, sormayın. Yaptığım şey de, yine babamın gezi tutkusuyla ilgili bir şey. Gemi… İkide bir arabalı vapur yapıyordum. Ben kesip kesip arabalı vapurlar yapıyordum. Envai çeşit… Üçlü arabalı vapurlar vardır, ikili arabalı vapurlar vardır. Bunlar kayda değer, niye? Çünkü kuyruğa giriyorsunuz ya.. Babanız arabadan iner gider bakar, ikili mi üçlü mü diye… Üçlüyse girebilme şansınız var, ikiliyse az araba alır giremezsiniz.

Gani Müjde: Benim de anında aklıma gemi geldi zaten. Çünkü ben de uzun vapurlar yapardım. Gezgin vapuru yapardım. Bizim arabamız yoktu… Gelelim yeniden reklamcılığa… Reklamın uzaması etkisini arttırır mı?

Serdar Erener: Bu son günlerde kendi kendime düşündüğüm bir şey. Bende de böylece bir his uyandı. Fakat bunu biz yaptık. Biz, reklamcılar, son üç beş senede, bilhassa benim de içinde olduğum, ben de baş oyuncularından biriyim. Biz birazcık cümleleri uzun kurup, milleti buna alıştırdık. Ve bu işler koşullara bağlı reflekstir biliyorsunuz. Şimdi, beş-on saniyelik aydınlık fikri olan şeyler de olduğunda dikkat çekmekle birlikte, iki-üç dakikalar, bir dakikalar, doksan saniyeler filan, güya maalesef, çünkü müşterimiz namına fena bir şey, çünkü fazla para harcıyorlar. Bu alışkanlıktan bence uzaklaşmamız gerekli. Hafıza disiplini açısından buna zorlamaya çalışıyoruz.

Gani Müjde: Ben de bu konuda düşündüm. Nedeni kendimce, çok artı kanal var, rastlama şansı çok artıyor, üç dakikalıkta.

Serdar Erener: Doğru.

Gani Müjde: O yüzden de mutlaka farkediliyor. Peki zamanımız doldu fakat soracağım soruların yüzde 80’ini soramadım, yeniden inşallah. Bugün reklamın altın çocuğu Serdar Erener’le birlikteydik. Reklamevinin yöneticisi. Kendisiyle reklamla ilgili konuşacaktık. Fakat dereden tepeden vapurlardan konuştuk, gülümsedik. Umarım siz de gülümsemişsinizdir. Ve o gülümseme hala suratınızdaysa, ne olur pek kalın. Bu zamanda gülmek kuvvet biliyorum lakin yine de pek kalın… Biliyorsunuz kahkahaya ödenti değil… Hoşçakalın.

Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı